Bahailik inancına sahip olduğunu bildiğim arkadaşım akşam yemeğine davet etti. Bu gün onların bayramıymış. büyük bir heyecanla gittim. İtiraf etmeliyim, gitmeden de internetten biraz okudum çünkü bu inanç ile ilgili hiç bilgim yoktu. Dersime çalışıp gitmiştim.
Salona girdiğimde çok şaşırdım. Farklı ırktan ve dilden birbirini tanımayan ve o evde bayramı kutlamak için bir araya gelen bir insan topluluğu vardı. Dünyanın neresinde olursanız olun, size en yakın bahai evine gidip o törene katılma şansınız varmış.
Herkes diğerleri ile çoktan tanışıyor gibi samimi ve sohbet ediyordu. kimse yabancılık hissetmiyordu. En güzel ve ilginç yanlarından biri isteyen herkes bildiği veya istediği dilde dua etti.
Ev sahibi arkadaşımın büyük özveri ile yaptığı çok çeşitli yiyeceklerden ve tatlılardan herkes yedi, sohbetler edildi ve sonra vedalaşılıp evlerine ya da ülkelerine gittiler...
Evlerinden ayrıldığımda yaşadığım deneyim karşısında kendimi çok şanslı ve dolu hissettim. Bahailik inancı hakkında daha çok okumam ve araştırmam gerektiğini düşündüm ve yola koyuldum.
Popüler Yayınlar
-
ÖLÜM TRİBİ: BONZAİ Özellikle 2000’lerin başından sonra yasal kafa yapıcı maddeler (legal highs), tasarım maddeler (designer drugs), b...
-
GÜN HASTANESİ MODELİ İLE BAĞIMLILIK TEDAVİSİ Bağımlılık biyolojik, psikolojik ve sosyal yönleri olan, tıbbi, kronik ve ilerleyici bir h...
-
BAĞIMLILIK DANIŞMANLIĞI Bağımlılık biyolojik, psikolojik ve sosyal yönleri olan, tıbbi, kronik ve ilerleyici bir hastalık olarak kabul e...
-
Hiç bu kadar keyfile geçen bir eğitimim olmamıştı. Teşekkürler Kültegin hocam ve ekibine...
-
Sinema Terapi Sinema, son 50 yıldır, tüm yaş gruplarından insanlar için bir eğlenme ve rahatlama şekli olmuştur. Gerçek yaşamın tamamın...
-
Bahailik inancına sahip olduğunu bildiğim arkadaşım akşam yemeğine davet etti. Bu gün onların bayramıymış. büyük bir heyecanla gittim. İtira...
-
METANOL ZEHİRLENMESİ Metanol, etanole benzer tadı olan, renksiz, yanıcı, oda sıcaklığında sıvı halde bulunan toksik bir maddedir ve end...
21 Mart 2014 Cuma
17 Mart 2014 Pazartesi
Sinema Terapi
Sinema TerapiSinema, son 50 yıldır, tüm yaş gruplarından insanlar için bir eğlenme ve rahatlama şekli olmuştur. Gerçek yaşamın tamamının damıtılarak sinemada sunulması, insana dair her şeyin var olması mümkündür. Bu zenginlik görsel ve işitsel yönü ile insan üzerinde derin etkiler ve duygusal dalgalanmalar yaratmaktadır (Gençöz 2007; Sharp ve ark. 2002). Bununla beraber, uzun bir süredir sinema saldırgan davranışların ortaya çıkışına katkıda bulunduğu için de eleştirilmektedir. Mantıksal olarak, filmlerin bu tarz bir zararlı sonucu ortaya çıkarma yeteneğinin, aynı zamanda, olumlu davranışlar meydana getirerek iyileşme üzerinde de etkili olabileceği ileri sürülmüştür. Bir başka deyişle, bir filmi izlemenin davranışı model almanın ötesinde etkileri olduğu belirtilmektedir (Sharp ve ark. 2002).
Sinema ve psikiyatrinin temelde uğraş alanı insandır. Sinema da psikiyatri de insan düşüncesini, duygularını, davranışlarını ve hepsinden önemlisi insan dürtülerini odak noktası olarak ele almaktadır. Filmler psikiyatriyi işlemiş, psikiyatristler filmleri incelemişlerdir. Sinema ve psikiyatri birlikteliğinin kaçınılmaz olduğunu Schneider’in (1987), “Psikiyatri var olmasaydı, sinema onu mutlaka icat etmek zorunda kalırdı” sözleri de desteklemektedir (Gabbard ve Gabbard 2002).
Sinematerapi, tanım olarak, hastanın iç görü kazanması ve optimal iyileşmesinin sağlanmasında, filmlerin metaforlar olarak kullanılması sürecidir. Filmlerde yaratıcı bir şekilde kullanılan ve tekrarlanan metaforlar, davranışların değiştirilmesinde, iç görüyü arttırma ve anlayış geliştirmede önemli rol oynamaktadır (Powell ve ark. 2006; Gençöz 2007). Uygun şekilde kullanıldığında, sinematerapinin sahip olduğu güçlü terapötik özellikleri ile etkili bir araç olduğunun altı çizilmektedir (Powell ve ark. 2006; Powell, 2008). Sinematerapi, Carl Meninger tarafından (1930) oluşturulan bibliyoterapi'den köken almıştır (Gençöz 2007; Sharp ve ark. 2002).
Sinematerapinin etki mekanizması 3 aşamada gerçekleşmektedir (Gençöz 2007; Sharp veark. 2002). 1. Identifikasyon (özdeşleşme): Hastanın filmdeki karakter/karakterlerle kendisi arasındaki benzerlikleri görmesi veya hissetmesidir. Karakterin davranışlarını ve düşüncelerini inceleyerek kendi davranış ve sonuçlarını incelemeye başlamasına aracılık etmektedir. 2.Katharsis (İç boşaltma): Hastayla benzer problemi yaşayan ve benzer duyguları hisseden karakterin/karakterlerin gözlenmesi sonucu hastanın bastırdığı, farketmediği duygularının ve iç çatışmalarının ortaya çıkması (katharsis) ve böylece rahatlama ve arınmanın sağlanmasıdır. 3. İnsight (İçgörü): Özdeşim kurulan karakter/karakterlerin duygu ve davranışlarına, yaşadıkları problemlere ve problemleri çözüş şekillerine bakarak (kişilerin kendi travmaları ve çelişkileri ile yüzleştiklerini görmek), kendi yaşamındaki ilişkili durumların çözümünde farkındalık kazanması (hastanın duyduğu yetersizlik, suçluluk ve utanç duygularının azalması) ve benzer yöntemlere başvurması. Sinemanın psikiyatri hastalarının tedavisinde yardımcı bir yöntem olarak kullanılmasını araştıran çalışmalara (Şimşek 2003; Gelkopfveark. 2006; Powell 2006; Yu veBae 2008; Pur 2009) göre, literatürde kişilerarası ilişki problemlerinden, depresyon, şizofreni, obsesif kompulsif bozukluk, alkol bağımlılığı gibi hastalıklara, evlat edinme, taciz, tecavüz, kürtaj gibi travmatik durumlara kadar uzanan geniş yelpazede bireysel ya da grup uygulamalarında kullanılabildiği belirtilmektedir. Örneğin, sinema terapinin alkol bağımlıları üzerindeki etkilerinin incelendiği bir araştırmada, alkolün dezavantajları algısının ve alkolü bırakmaya dair öz-yetkinliğin sinematerapiden sonra arttığı bulunmuştur (Pur, 2009). Şizofreni hastalarında, huzursuzluk (tedirginlik) hissini azaltma ve kişilerarası ilişkileri geliştirme amacıyla, 10 şizofreni hastası ile yapılan 7 seanslık sinema terapi çalışmasında (Yu ve Bae 2008), hastaların kişilerarası ilişkilerinde ve kendilerini ifade etmelerinde, endişeli davranışları ve yabancılaşma duygularında düzelmeler meydana geldiği belirtilmiştir. Ayrıca, sistemli ve düzenli bir biçimde komedi filmleri izlemenin şizofreni hastalarında psikopatoloji, öfke, anksiyete ve depresyonu azalttığı ve sosyal beceriyi arttırdığı gösterilmiştir (Gelkopfveark. 2006). Pek çok sosyal bilimci, yaratıcı ve spontan olan bireylerin sorunlarla etkili bir biçimde başa çıkabileceklerini ileri sürmektedir. Bu nedenle, yaratıcılık ve spontanlık temel amaçları olan sanat dallarının, bireylerin bu yönlerinin geliştirilmesi amacıyla psikoterapi süreciyle kaynaştırılmasında yarar vardır. Sinema filmlerinin terapide kullanılması, bu çalışmaların son halkalarından biridir. Sinematerapi, eğitimli bir profesyonel tarafından bireysel, grup ya da hastaya film izleme ödevi verilmesini, kendini açma ve değişim sağlama amacıyla, karakterlerin ve metaforların kullanılmasını kapsayan yaratıcı terapötik bir girişimdir (Powell 2008). Sinema terapinin genel amacı; hastanın yaşamını resmeden bir film belirlemek, hastanın karakterlerle özdeşleşmesine ve problem üzerine içgörü geliştirmesine yardım etmek, karakterlerin hatalarından veya doğru kararlarından kazanım sağlamak, problemin çözümüne teşvik eden stratejiler elde etmektir (Sharp ve ark. 2002; Powell 2008). |
Kinyas Tekin
Bağımlılık Danışmanı Lisans ve lisansüstü eğitimini İstanbul Üniversitesi’nde tamamlamıştır. Hala İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda çalışmaktadır |
Kaynaklar
- Gabbard, GO, Gabbard K. (2002). Psikiyatri ve Sinema. Okuyanus Yay. İstanbul.
- Gelkopf M, Gonen B, Kurs R, Yuval M. ve Bleich A. (2006). The effect of humorous movies on inpatients with chronic schizophrenia. The Journal of Nervous and Mental Disease, 194 (11), 880-883.
- Gençöz F. (2007). Psinema, Hekimler Yayın Birliği Yayınları, Ankara.
- Powell ML, Newgent RA, Lee SM. (2006). Group Cinematherapy: Using metaphor to enhance adolescent self-esteem, The Art in Psychotherapy, 33, 247-253.
- Powell ML (2008). Cinematherapy as a clinical intervention: theoretical rationale and empirical credibility. Doctor of Philosophy in Counselor Education, University of Arkansas.
- Şimşek EU (2003). Bilişsel-davranışçı yaklaşımla ve rol değiştirme tekniği ile bütünleştirilmiş film terapisi uygulamasının işlevsel olmayan düşüncelere ve iyimserliğe etkisi, Doktora Tezi, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Programı, Ankara Üniversitesi, Ankara.
- Sharp C, Smith JV ve Cole A. (2002). Cinematherapy: metaphorically promoting therapeutic change, Counseling Psychology Quartely, 15(3), 269-276.
Bağımlılık Danışmanlığı
BAĞIMLILIK DANIŞMANLIĞI
Bağımlılık biyolojik, psikolojik
ve sosyal yönleri olan, tıbbi, kronik ve ilerleyici bir hastalık olarak kabul
edilmektedir. Bağımlı kişiler çoğunlukla tıbbi ve sosyal zararlarına rağmen
bağımlılıklarını sürdürmektedir. Kişi genellikle başlarda bağımlı olduğunun
farkında değildir ya da bağımlı olduğunu inkar etmektedir. Bağımlı olduğunu
kabullendiğinde ise kendisinin bu durumun üstesinden geleceğini düşünerek,
tabloyu daha da karmaşıklaştırmaktadır.
Bağımlılık tanı ve tedavisi profesyonel ekiplerle ve kurumlarla sürdürülmelidir. Zamanında yapılan bir tanılama ve kişiye özel bütüncül tedavi ile hastanın en az zararla kurtulması sağlanabilir. Hastalığın çok boyutlu olması hem tanılama hem de tedavide çok boyutlu düşünmeyi ve planlamayı gerektirir.
Bağımlılığın oluşmasında, sürmesinde ve ilerlemesinde en önemli faktörlerden bir tanesi de ailedir. Bu nedenle bağımlılık tedavisinde aile çok önemlidir. Hasta, aile ve tedavi ekibi işbirliği tedavinin başarısını belirleyen faktörlerdendir.
Hasta, hastanede gözlem altında geçirilen detoksifikasyon tedavisinden sonra, tedavide en önemli aşama olan terapi sürecine alınmaktadır. Yapılan çalışmalar bağımlılık tedavisinde sadece detoksifikasyonun yeterli olmadığını göstermiştir. Bu nedenle kişinin bireysel, aile ve sosyal yaşamı dikkate alınarak planlanan, kişiye özel terapi programıyla başarı şansı artmaktadır.
Bağımlılık tedavisinde en önemli ilke hasta ile kurulacak güven ilişkisidir. Güven ilişkisi hastanın her inkarının çözülmesinde katalizör etkisi yapmaktadır. Hastanın kendini sürekli tedavi altında hissetmesi temel prensiptir. Terapist bunun için hastasına tedavide olduğunu anımsatacak ve sürekli iletişim halinde olacaktır.
Bağımlılık tedavisi hastanın yaşamının yeniden yapılandırılması olarak kabul edilmelidir. Bağımlı, hastalığından dolayı çoğunlukla başta kendisi olmak üzere, ailesini ve sosyal çevresini de olumsuz etkilemekte ve tüketebilmektedir. Bu nedenle bağımlılık tedavisi, bağımlı ile başlayan ve zamanla aile ve sosyal ilişkilerine de yayılan bir iyileşme sürecidir. Bu süreçte en önemli aşama bağımlının terapist tarafından çok iyi tanınmasıdır. Terapist hastayı tanıdığı ölçüde doğru zamanda ve doğru desteği sunabilir. Bağımlı kişinin, bağımlılığı ve kendisi ile yüzleşmesi ikinci aşamayı oluşturmaktadır. Bu aşamalar eksiksiz tamamlandıktan sonra bağımlının yaşamının yapılandırılma aşamalarına geçilebilir. En son aşamada ise bağımlının kendini bağımlılık oluşturacak her türlü faktörden koruma süreci bulunmaktadır.
Tedavinin ilk aşamalarında daha büyük bir tehlike arz eden fakat bağımlının yaşamı boyunca risk taşıyan “kayma” dikkat edilmelidir. Hasta ve terapist bu konuda sürekli işbirliği içinde olmalıdır.
Bağımlılık tanı ve tedavisi profesyonel ekiplerle ve kurumlarla sürdürülmelidir. Zamanında yapılan bir tanılama ve kişiye özel bütüncül tedavi ile hastanın en az zararla kurtulması sağlanabilir. Hastalığın çok boyutlu olması hem tanılama hem de tedavide çok boyutlu düşünmeyi ve planlamayı gerektirir.
Bağımlılığın oluşmasında, sürmesinde ve ilerlemesinde en önemli faktörlerden bir tanesi de ailedir. Bu nedenle bağımlılık tedavisinde aile çok önemlidir. Hasta, aile ve tedavi ekibi işbirliği tedavinin başarısını belirleyen faktörlerdendir.
Hasta, hastanede gözlem altında geçirilen detoksifikasyon tedavisinden sonra, tedavide en önemli aşama olan terapi sürecine alınmaktadır. Yapılan çalışmalar bağımlılık tedavisinde sadece detoksifikasyonun yeterli olmadığını göstermiştir. Bu nedenle kişinin bireysel, aile ve sosyal yaşamı dikkate alınarak planlanan, kişiye özel terapi programıyla başarı şansı artmaktadır.
Bağımlılık tedavisinde en önemli ilke hasta ile kurulacak güven ilişkisidir. Güven ilişkisi hastanın her inkarının çözülmesinde katalizör etkisi yapmaktadır. Hastanın kendini sürekli tedavi altında hissetmesi temel prensiptir. Terapist bunun için hastasına tedavide olduğunu anımsatacak ve sürekli iletişim halinde olacaktır.
Bağımlılık tedavisi hastanın yaşamının yeniden yapılandırılması olarak kabul edilmelidir. Bağımlı, hastalığından dolayı çoğunlukla başta kendisi olmak üzere, ailesini ve sosyal çevresini de olumsuz etkilemekte ve tüketebilmektedir. Bu nedenle bağımlılık tedavisi, bağımlı ile başlayan ve zamanla aile ve sosyal ilişkilerine de yayılan bir iyileşme sürecidir. Bu süreçte en önemli aşama bağımlının terapist tarafından çok iyi tanınmasıdır. Terapist hastayı tanıdığı ölçüde doğru zamanda ve doğru desteği sunabilir. Bağımlı kişinin, bağımlılığı ve kendisi ile yüzleşmesi ikinci aşamayı oluşturmaktadır. Bu aşamalar eksiksiz tamamlandıktan sonra bağımlının yaşamının yapılandırılma aşamalarına geçilebilir. En son aşamada ise bağımlının kendini bağımlılık oluşturacak her türlü faktörden koruma süreci bulunmaktadır.
Tedavinin ilk aşamalarında daha büyük bir tehlike arz eden fakat bağımlının yaşamı boyunca risk taşıyan “kayma” dikkat edilmelidir. Hasta ve terapist bu konuda sürekli işbirliği içinde olmalıdır.
Bağımlılık Tedavisinde Yeni Bir Model
GÜN
HASTANESİ MODELİ İLE BAĞIMLILIK TEDAVİSİ
Bağımlılık biyolojik,
psikolojik ve sosyal yönleri olan, tıbbi, kronik ve ilerleyici bir hastalık
olarak kabul edilmektedir. Bağımlı kişiler çoğunlukla tıbbi ve sosyal
zararlarına rağmen bağımlılıklarını sürdürmekte, bağımlı olduklarının farkında
olamamakta ya da inkâr etmektedirler.
Hastalığın çok boyutlu
olması hem tanılama hem de tedavide çok boyutlu düşünmeyi ve planlamayı
gerektirir. Bu nedenle bağımlılık tanı ve tedavisi profesyonel ekip ve
kurumlarla sürdürülmelidir.
Bağımlılık tedavisi
geçmişte diğer psikiyatrik hastalıklar gibi depo hastanelerinde günlerce
yatırılarak tedavi edilirdi. Günümüzde ise bu tedavi şekli hem kurumsal hem de
yaklaşım biçimi olarak değişmiştir. Yapılan çalışmalar ayaktan (day hospital, based
office) sürdürülen tedavilerin hastaneye yatırılarak yapılan tedavilerin kadar
başarılı olabildiğini hatta bir grup hastaya daha çok avantaj sağladığı
saptanmıştır (Dlabal ve ark 2002, Guliyev 2012).
Günümüzde “gün
hastanesi” tedavi şekli oldukça gelişmiştir. Yapılan çalışmalarda genel
psikiyatrik hastalıklarda gün hastanesine başvuru oranı %12 olarak bulunmuştur
(Dlabal ve ark. 2002). Önceleri psikiyatri hastalarının tedavi sonrası gözlemi
için kullanılan gün hastanesinin, günümüzde acil psikiyatrik hastalıklarda da
başvurulan bir yer olduğu belirtilmiştir. Tüm psikiyatrik hastalıklarda etkin
olduğu belirtilen “gün hastanelerinin bağımlılık tedavisinde özel bir önemi
olduğu belirtilmektedir.
Yapılan çalışmalara
göre uzun süreli detoksifikasyon tedavisinden sonra, tedaviden ayrılma ve
tekrar maddeye başlama oranlarının yüksek olduğu bulunmuştur (Mullen 2010). Hastaların
uzun süre hastanede kalmalarının bağımlılık dürtüsünden fazla
etkilenmiyorlarmış izlenimi verdiğini, hastaları koruyan bu güven verici
hastane ortamının aslında yanlış güven verdiği belirtilmektedir. Bu nedenle
bağımlılık tedavisi gören hastaları gerçek yaşam içinde tedavi etmek, hem
hastayı yaşamından koparmamakta hem de hastada oluşabilecek bağımlılık dürtüsü
ile baş etmesini sağlanmaktadır (Dlabal ve ark. 2002).
Marshall’ın (2001)
yaptığı çalışmaya göre hastalardaki iyileşme hızı gün hastanesinde tedavi gören
hastalarda daha hızlı bulunmuştur. Ayrıca günlük hastane ücretlerinin düşük
olması gün hastanelerinin tercih nedenlerinden biri olarak görülmektedir (Narievere
ve ark. 2011).
Gün hastanesinin diğer
önemli avantajlarından biri de hasta-aile-tedavi ekibi işbirliğine olanak
sağlamasıdır. Bağımlılığın oluşmasında, sürmesinde ve tedavisinde en önemli
faktörlerden biri olan ailenin hasta ile ilişkilerini gün hastanesinde görerek
değerlendirme fırsatı da bulunmaktadır.
Kliniğimizde bu tedavi
yöntemi benimsenerek ülkemizde bir ilk olarak “gün hastanesi modeli” geliştirilmiştir. Bu
modelde hastalar uzmanlarımız tarafından değerlendirildikten sonra ilk aşama
olan detoksifikasyon tedavisi alınmaktadır. Hastaların tedavisi bağımlılık
alanında uzmanlaşmış doktor, psikolog ve hemşire tarafından yürütülmektedir.
Detoksifikasyon döneminde hastalar mümkün olduğunca kısa süre gözlemde tutmakta
ve böylece hastalar sosyal hayatlarından izole edilmemektedirler.
Detoksifikasyon tedavisinden sonra ikinci ve en önemli aşamaya geçilir. Bu
aşamada hastalara psikiyatr ve bağımlılık terapisti tarafından yoğun
psikososyal destek sağlanır.
Yapılan çalışmalarda
bağımlılık tedavisine ilaç tedavisinin tek başına yeterli olmadığı, psikososyal
destek sağlanan hastaların tedavi süresince, bağımlı oldukları maddeden daha
uzun süre uzak kaldıkları, yasa dışı madde kullanma sıklığının azaldığı
saptanmıştır. Bununla birlikte çalışmalar, bağımlılık tedavisinin bireye özgü
olarak planlanması gerektiğini göstermiştir. Tek yönlü ve sabit bir tedavi programının,
tüm hastalara uygulanması başarısız olmaktadır. Bu nedenle kliniğimizde,
hastanın kişilik özellikleri, iş hayatı, yaşam biçimi, sosyal çevresi göz
önünde bulundurularak, hasta ve yakınları ile iş birliği içinde her hasta ayrı
ayrı değerlendirilir, kişiye özgü tedavi programlanır ve uygulanır.
Bağımlılık tedavisinde,
kişinin motivasyonu, tedavinin yapısı, uygulanış biçimi ve uygulayan tedavi
ekibinin uzmanlığı ve uygulandığı merkez tedavinin başarısını etkilemektedir.
Hastanın motivasyonu, bu uzun ve zor süreç için temel etkenlerden biridir.
Özensiz tedavi, kapalı servisler, aynı oda da birden fazla bağımlı ya da hasta
ile uzun süre yatış, sosyal desteğin olmaması, kişinin motivasyonunu olumsuz
yönde etkilemekte ve tedavi başarısını düşürmektedir.
Gün hastanesi modelinde,
hastanın motivasyonu göz önünde bulundurularak, hastayı uzun süre yatırıp
sosyal desteksiz bırakmak yerine, hasta yakınları ile iş birliği içinde, kısa
süreli yatış, yoğun ve özenli bir bakımla, kişiye özel odalarda, kişiye özgü tedavi
programlanmaktadır.
Bağımlılık tedavisinde en
önemli ilke hasta ile kurulacak güven ilişkisidir. Güven ilişkisi hastanın her
inkarının çözülmesinde katalizör etkisi yapmaktadır. Hastanın kendini sürekli
tedavi altında hissetmesi temel prensiptir. Terapist bunun için hastasına tedavide
olduğunu anımsatacak ve sürekli iletişim halinde olacaktır.
Bağımlılık tedavisi hastanın
yaşamının yeniden yapılandırılması olarak kabul edilmelidir. Bağımlı,
hastalığından dolayı çoğunlukla başta kendisi olmak üzere, ailesini ve sosyal
çevresini de olumsuz etkilemekte ve tüketebilmektedir. Bu nedenle bağımlılık
tedavisi, bağımlı ile başlayan ve zamanla aile ve sosyal ilişkilerine de
yayılan bir iyileşme sürecidir. Bu süreçte en önemli aşama bağımlının terapist
tarafından çok iyi tanınmasıdır. Terapist hastayı tanıdığı ölçüde doğru zamanda
ve doğru desteği sunabilir. Bağımlı kişinin, bağımlılığı ve kendisi ile
yüzleşmesi ikinci aşamayı oluşturmaktadır. Bu aşamalar eksiksiz tamamlandıktan
sonra bağımlının yaşamının yapılandırılma aşamalarına geçilebilir. En son
aşamada ise bağımlının kendini bağımlılık oluşturacak her türlü faktörden
koruma süreci bulunmaktadır.
Humanite psikiyatri olarak
gün hastanesi modeli ile bağımlılık tedavisinde hastalarımıza “hazır elbise
sunmuyor, hastalarımıza göre elbise dikiyoruz”.
KAYNAKLAR
1. Hans
Dlabal ve ark., (2002), Esnek tedavi yöntemleriyle bağımlılık tedavisi;
ayaküstü, yarım gün, tam gün.
2. Marshall ve ark. (2001), Systematic reviews of the
effectiveness of day care for people with severe mental disorders, Health Technology Assessment 2001;
Vol. 5: No. 21
3. Witbrodt
ve ark. (2007), Day Hospital and Residential Addiction
Treatment: Randomized and Nonrandomized Managed Care Clients, Journal of
Consulting and Clinical Psychology 2007, Vol. 75, No. 6, 947–959
4. Guliyev,
C. (2012). Opiyat Bağımlılığı Tedavisinin Erken Dönemdeki Başarısını Öngören
Faktörlerin Belirlenmesi, Tıpta Uzmanlık Tezi,
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)