Popüler Yayınlar

4 Nisan 2014 Cuma

ÖLÜM TRİBİ: BONZAI



ÖLÜM TRİBİ: BONZAİ

Özellikle 2000’lerin başından sonra yasal kafa yapıcı maddeler (legal highs), tasarım maddeler (designer drugs), bitkisel kafa yapıcı maddeler (herbal highs) olarak da tabir edilen yeni psikoaktif maddelerde büyük bir artış meydana geldi. Bu maddelerin genel özelliği esrardaki aktif bileşene (Δ9-THC, tetrahidrokanabinol) benzer etkiler göstermeleridir. Benzer etkiler göstermelerine rağmen sentetik maddeler ve esrar kimyasal ve farmakolojik olarak faklıdır. Bundan dolayı sentetik maddelerin bağımlılık yapıcı özellikleri ve etkileri daha fazla ve daha uzun olabilmektedir.

Sentetik maddeler laboratuvar ortamında üretildikleri için farklı kombinasyonlarla farklı bileşikler ve maddeler meydana getirilmektedir. Bu durum kullanılan maddenin kullanıcı üzerindeki etkisini tahmin etmeyi imkansız kılmaktadır. Aynı marka aynı paket sentetik madde A ülkesinde farklı B ülkesinde farklı madde ve içeriklere sahip olabilmektedir. Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi’nin (EMCDDA) raporlarına göre tespit edilen sentetik madde çeşidi 2010 yılında 11 iken 2014 yılında bu sayı 102 olarak belirtiliyor. 

Ülkemizde Bonzai ya da Jamaika olarak adlandırılan sentetik maddeler yurt dışında spice veya K2 olarak adlandırılmakta, silver, gold, diaomond formları bulunmaktadır. Sentetik maddeler genellikle 3 gramlık paketler halinde satışa sunulmaktadır.

2004 yılından sonra ülkemizde ve dünyada başta internet üzerinden satılmaya başlanan sentetik maddeler günümüzde diğer psikoaktif maddelerden daha büyük bir pazar ve kullanım alanına sahip olmuştur.  Avrupa’da bazı ülkelerde 2008 yılında yasaklı maddeler listesine alınan sentetik maddeler ülkemizde 2011 yılında yasaklı maddeler listesine alınabildi.

Sentetik maddelere bağlı ölümler gün geçtikçe artmaktadır. TUBİM raporlarına göre 2011 de tüm maddelere bağlı ölüm sayısı 43 iken, 2014 yılında sadece sentetik maddelere bağlı ölüm sayısının 400 olduğu bildirilmektedir. Maddeye bağlı ölüm nedenleri arasında en sık kalp krizi görülürken, intihar, yüksekten düşme, ateşli silah yaralaması, yüksek doz madde alma (intoks), tehlikeli hezeyan ve halüsinasyonlar ve böbrek yetmezliği diğer nedenler olarak bildirilmiştir. Ölümlere sebebiyet dışında sentetik maddelerin ciddi olumsuz etkileri vardır. Bu maddeleri kullananlarda; nöbetler (konvülzyonlar), iç huzursuzluk, titreme, yoğun terleme, saldırganlık, madde aşermesi, konfüzyon, hipertansiyon, konsantrasyon güçlüğü, uykusuzluk, depresyon, bulantı, kusma, iştah değişiklikleri, baş ağrısı, kabuslar, ölüm korkusu gibi birbirinden farklı etkiler görülebilmektedir. 


Sentetik Maddeler Neden Bu kadar Arttı?

Uyuşturucu ile etkin mücadele (esrar pazarının azalması)
Ülkemizde özellikle son yıllarda uyuşturucu maddeler ile etkin mücadele sonucu başta esrar olmak üzere ele geçirilen madde ve madde ile ilişkili yakalama oranlarında ciddi bir artış söz konusu olmuştur. Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (TUBİM) raporuna göre sadece 2012 yılında ülke genelinde 152.086 kg esrar yakalanmış ve son beş yıl içerisinde esrar yakalamaları %288 oranında artış göstermiştir. Bu durum piyasaya yeni maddelerin girmesine ve kullanıcı sayısında artışa zemin hazırlamıştır.

Kolay erişim
Sentetik maddeler uzun süre internet üzerinden erişilebilen hatta kurye aracılığı ile adrese teslim edilen dolayısı ile erişimi kolay psikoaktif maddeler oldular. EMCDDA tarafından 2011 yılında yapılan ve söz konusu maddelerin internet üzerinden satışını yapan sitelerin izlendiği bir çalışmada elde edilen veriler konunun vahametini göstermektedir. 18 Avrupa Birliği ülkesi ile Rusya ve Ukrayna’yı kapsayan ve 18 ayrı dilde metacrowler ve google gibi uluslararası ve her ülke için bir yerel arama motoru ile aynı kelimeler girilerek yapılan aramada en az bir Avrupa Birliği ülkesine satış yapan 631 site bulunmuştur. Yine Avrupa’da söz konusu bu maddeler “Head Shop”larda çok kolay erişilebilmekteydi. Günümüzde ise yasaklar listesinde olmasına rağmen merdiven altlarında sağlıksız koşullarda üretilmekte ve küçük miktarlarda düşük fiyatlarla satılmaktadır.

Üretiminin kolay olması
Damiana (turnera diffusa),  lamiacea, melissa, mentha, thymus gibi bitkilere sıkılan sprey şeklindeki sentetik madde ile kullanıma hazır uyuşturucu elde edilebilmektedir. Bu otlara erişemeyen üreticilerin günümüzde yavşan otunu kullandıkları ve otun yanması için solvent olarak insan sağlığı için son derece tehlikeli olan metanol ve aseton kullanıldığı bilinmektedir.

Ucuz olması
Bir kilo sentetik madde ile kullanıma hazır 200 kilo sentetik madde üretilebildiği bildirilmiştir. Tek kullanımlık paketlerin 2-3 gram olduğu düşünülürse bir kilo sentetik madde ile yaklaşık 100.000 tek kullanımlık paketler elde etmek mümkün olabilmektedir. Dolayısı ile satıcılar özellikle ortaokul ve lise çağındaki ergenlere bu tür maddeleri çok ucuza satabilmekte ve totalde çok büyük gelirler elde edebilmektedirler.

Yasaklı maddeler listesine geç alınması
Sentetik maddelerin bu kadar yaygınlaşmasının nedenlerinden biri de bu maddelerin yasaklı maddeler listesine geç alınması ve fazla ciddiye alınmadığı konusudur. Ülkemizde 2004 yılından beri kullanıldığına dair veriler olmasına karşın ancak 2011 yılında yasaklı maddeler listesine alınabildi.

Bitkiseldir, zararsızdır imajı uyandırıldı.
Sentetik maddeler için önceki maddelerden farklı olarak bu maddelerin doğal ve bitkisel dolayısıyla zararsız olduğu imajı uyandırılarak kullanım için cazip hale getirildi. Birçok kullanıcı sentetik maddeleri bir çeşit esrar olduğunu düşünerek kullanmaya başladı. Ayrıca banyo tuzu, tütsü ve nargile tütünü olarak kullanıma sunuldu.

Kokusuz olmaları
Sentetik maddeler, gece kulüplerinde, partilerde hatta sosyal ortamlarda ve evlerde kokusuz olmaları nedeniyle kullanılmaları başka önemli bir tercih nedeni olmuştur.  

Yakalanma durumlarında ceza yerine denetimli serbestlik verilmesi 
Denetimli serbestlik sistemi ile bağımlılığa ve bağımlılara suçlu değil tedavi görmesi gereken bir hastalık olarak yaklaşıldı. Bu sistemin henüz tam olarak uygulanamaması emniyet raporlarında, polislerin ve güvenlik güçlerinin motivasyonunu da olumsuz etkileyen hatta halkın “polisler satıcılarla işbirliği yapıyor” tepkisine neden olmuştur. Güvenlik güçleri tarafından yakalanan kullanıcılar ve torbacılar denetimli serbestlik sistemine tabii tutularak serbest bırakılıyorlar. Uyuşturucu bağımlılarının ve torbacıların denetimli serbestlik sistemi ile serbest kalmaları beraberinde “kullanmak ve satmak serbest” algısına neden olmuştur. Yine bu dönemde satıcıların/torbacıların kendilerini esnaf, kullanıcıları ise müşteri olarak lanse ettikleri emniyet raporlarına geçmiştir. Sadece 2013 yılında yakalanan 105 bin madde bağımlısı denetimli serbestlik sisteminden yararlanmış ve bir dönem caydırıcı olan ceza sisteminden muaf olmuşlardır.

Tahlillerde ve tarama testlerinde tespit edilememesi
Sentetik maddelerin önemli tercih nedenlerinden biri de bu maddelerin tahlil ve tarama testlerinde tespit edilememesidir. Çeşitli kombinasyonlarla farklı bileşiklerin üretilmesi bu maddeleri tespit etmeyi zorlaştırmıştır. Bu maddelerin testlerde tespit edilememesi düzenli olarak tahlil kontrollerine gitmesi gereken denetimli serbestlik sistemine tabii olan bağımlılar tarafından özellikle tercih edilmiştir.

Yabancılar ve 13 yaş grubu torbacı sayısında artma
Sentetik maddeler ile birlikte yabancıların özellikle Suriye’li göçmelerin torbacı olarak kullanılmaya başlandığı bildirilmiştir. Captagon adı verilen sentetik uyarıcı maddelerin Hatay ve Gaziantep yöresinde sık yakalanması göçmenlerin geldikleri bölgelerde kullanılan maddeleri de beraberinde getirdiklerini düşündürmüştür. Bu dönemde ayrıca cezai ehliyeti olmayan 13 yaş grubu çocukların da torbacı olarak yoğun kullanıldıkları emniyet raporlarına yansımıştır.

Piyasada gerileyen diğer uyuşturucu maddelerin sentetik maddelere eklenmesi
Sentetik maddelerin uyuşturucu piyasasına bu kadar fazla girmesi diğer madde satıcılarını farklı arayışlara yöneltmiştir. Özellikle eroin satıcılarının kaybettikleri müşterilerini geri kazanmak için sentetik maddelere, extacy ve hatta esrara eroin karıştırdıkları tespit edilmiştir. Adli Tıp ve İstanbul Narkotik Birimi, İstanbul ve çevresinde adli otoriteler tarafından gönderilen 1200 bitkisel bileşen arasında, 1179’si (%98.3) sentetik madde içerdiğini saptamıştır. Bu veriler bizlere günümüzde kullanılan esrar dahil bir çok maddenin sentetik maddeler içerdiğini düşündürmektedir.

Tedavi seçeneklerinin sınırlı olması 
Bu nedenlerle birlikte sentetik maddeler için tedavi seçeneklerinin ve tedavi kurumlarının çok sınırlı olması yapılabilecekleri de sınırlamaktadır. Ülkemizde 20 kadar AMATEM ve 600-700 kadar yata olduğu düşünüldüğünde ve 2012 yılında tedavi merkezlerine ayaktan toplam başvuru sayısı 189.373 olarak tespit edilmiş ve bu sayının gittikçe arttığı düşünülürse, sentetik madde kullanıcılarının tedavi ve yardım alabilmeleri zor görünmektedir. Sentetik madde bağımlılığına yönelik tedaviler ancak semptomlara yönelik olabilmekte ve bu hastalık için uygun farmakolojik bir ajan henüz bulunmamaktadır.  

KAYNAKLAR
European Drug Report, European Monitoring Centre for Drugs and Drug Addiction (EMCDDA), 2014
World Drug Report, United Nations Office on Drugs and Crime (UNODC), 2014
Yeni Gelişmeler, Trendler, Seçilmiş Konular, Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (TUBİM), 2013
Yeni Nesil Psiko-aktif Maddeler Sempozyumu - Adli Tıp Kurumu,  2013
Evren, C., Bozkurt, M., Sentetik Kannabinoidler: Son Yılların Krizi, Düşünen Adam The Journal of Psychiatry and Neurological Sciences, 2013









21 Mart 2014 Cuma

Bahailik İnancı

Bahailik inancına sahip olduğunu bildiğim arkadaşım akşam yemeğine davet etti. Bu gün onların bayramıymış. büyük bir heyecanla gittim. İtiraf etmeliyim, gitmeden de internetten biraz okudum çünkü bu inanç ile ilgili hiç bilgim yoktu. Dersime çalışıp gitmiştim.
Salona girdiğimde çok şaşırdım. Farklı ırktan ve dilden birbirini tanımayan ve o evde bayramı kutlamak için bir araya gelen bir insan topluluğu vardı. Dünyanın neresinde olursanız olun, size en yakın bahai evine gidip o törene katılma şansınız varmış.
Herkes diğerleri ile çoktan tanışıyor gibi samimi ve sohbet ediyordu. kimse yabancılık hissetmiyordu. En güzel ve ilginç yanlarından biri isteyen herkes bildiği veya istediği dilde dua etti.
Ev sahibi arkadaşımın büyük özveri ile yaptığı çok çeşitli yiyeceklerden ve tatlılardan herkes yedi, sohbetler edildi ve sonra vedalaşılıp evlerine ya da ülkelerine gittiler...
Evlerinden ayrıldığımda yaşadığım deneyim karşısında kendimi çok şanslı ve dolu hissettim. Bahailik inancı hakkında daha çok okumam ve araştırmam gerektiğini düşündüm ve yola koyuldum.

17 Mart 2014 Pazartesi

Sinema Terapi

Sinema TerapiSinema, son 50 yıldır, tüm yaş gruplarından insanlar için bir eğlenme ve rahatlama şekli olmuştur. Gerçek yaşamın tamamının damıtılarak sinemada sunulması, insana dair her şeyin var olması mümkündür. Bu zenginlik görsel ve işitsel yönü ile insan üzerinde derin etkiler ve duygusal dalgalanmalar yaratmaktadır (Gençöz 2007; Sharp ve ark. 2002). Bununla beraber, uzun bir süredir sinema saldırgan davranışların ortaya çıkışına katkıda bulunduğu için de eleştirilmektedir. Mantıksal olarak, filmlerin bu tarz bir zararlı sonucu ortaya çıkarma yeteneğinin, aynı zamanda, olumlu davranışlar meydana getirerek iyileşme üzerinde de etkili olabileceği ileri sürülmüştür. Bir başka deyişle, bir filmi izlemenin davranışı model almanın ötesinde etkileri olduğu belirtilmektedir (Sharp ve ark. 2002).

Sinema ve psikiyatrinin temelde uğraş alanı insandır. Sinema da psikiyatri de insan düşüncesini, duygularını, davranışlarını ve hepsinden önemlisi insan dürtülerini odak noktası olarak ele almaktadır. Filmler psikiyatriyi işlemiş, psikiyatristler filmleri incelemişlerdir. Sinema ve psikiyatri birlikteliğinin kaçınılmaz olduğunu Schneider’in (1987), “Psikiyatri var olmasaydı, sinema onu mutlaka icat etmek zorunda kalırdı” sözleri de desteklemektedir (Gabbard ve Gabbard 2002).
Resim
Sinematerapi, tanım olarak, hastanın iç görü kazanması ve optimal iyileşmesinin sağlanmasında, filmlerin metaforlar olarak kullanılması sürecidir. Filmlerde yaratıcı bir şekilde kullanılan ve tekrarlanan metaforlar, davranışların değiştirilmesinde, iç görüyü arttırma ve anlayış geliştirmede önemli rol oynamaktadır (Powell ve ark. 2006; Gençöz 2007). Uygun şekilde kullanıldığında, sinematerapinin sahip olduğu güçlü terapötik özellikleri ile etkili bir araç olduğunun altı çizilmektedir (Powell ve ark. 2006; Powell, 2008). Sinematerapi, Carl Meninger tarafından (1930) oluşturulan bibliyoterapi'den köken almıştır (Gençöz 2007; Sharp ve ark. 2002).

Sinematerapinin etki mekanizması 3 aşamada gerçekleşmektedir (Gençöz 2007; Sharp veark. 2002).
1. Identifikasyon (özdeşleşme): Hastanın filmdeki karakter/karakterlerle kendisi arasındaki benzerlikleri görmesi veya hissetmesidir. Karakterin davranışlarını ve düşüncelerini inceleyerek kendi davranış ve sonuçlarını incelemeye başlamasına aracılık etmektedir.

2.Katharsis (İç boşaltma): Hastayla benzer problemi yaşayan ve benzer duyguları hisseden karakterin/karakterlerin gözlenmesi sonucu hastanın bastırdığı, farketmediği duygularının ve iç çatışmalarının ortaya çıkması (katharsis) ve böylece rahatlama ve arınmanın sağlanmasıdır.

3. İnsight (İçgörü): Özdeşim kurulan karakter/karakterlerin duygu ve davranışlarına, yaşadıkları problemlere ve problemleri çözüş şekillerine bakarak (kişilerin kendi travmaları ve çelişkileri ile yüzleştiklerini görmek), kendi yaşamındaki ilişkili durumların çözümünde farkındalık kazanması (hastanın duyduğu yetersizlik, suçluluk ve utanç duygularının azalması) ve benzer yöntemlere başvurması.

Sinemanın psikiyatri hastalarının tedavisinde yardımcı bir yöntem olarak kullanılmasını araştıran çalışmalara (Şimşek 2003; Gelkopfveark. 2006; Powell 2006; Yu veBae 2008; Pur 2009) göre, literatürde kişilerarası ilişki problemlerinden, depresyon, şizofreni, obsesif kompulsif bozukluk, alkol bağımlılığı gibi hastalıklara, evlat edinme, taciz, tecavüz, kürtaj gibi travmatik durumlara kadar uzanan geniş yelpazede bireysel ya da grup uygulamalarında kullanılabildiği belirtilmektedir. Örneğin, sinema terapinin alkol bağımlıları üzerindeki etkilerinin incelendiği bir araştırmada, alkolün dezavantajları algısının ve alkolü bırakmaya dair öz-yetkinliğin sinematerapiden sonra arttığı bulunmuştur (Pur, 2009). Şizofreni hastalarında, huzursuzluk (tedirginlik) hissini azaltma ve kişilerarası ilişkileri geliştirme amacıyla, 10 şizofreni hastası ile yapılan 7 seanslık sinema terapi çalışmasında (Yu ve Bae 2008), hastaların kişilerarası ilişkilerinde ve kendilerini ifade etmelerinde, endişeli davranışları ve yabancılaşma duygularında düzelmeler meydana geldiği belirtilmiştir. Ayrıca, sistemli ve düzenli bir biçimde komedi filmleri izlemenin şizofreni hastalarında psikopatoloji, öfke, anksiyete ve depresyonu azalttığı ve sosyal beceriyi arttırdığı gösterilmiştir (Gelkopfveark. 2006).

Pek çok sosyal bilimci, yaratıcı ve spontan olan bireylerin sorunlarla etkili bir biçimde başa çıkabileceklerini ileri sürmektedir. Bu nedenle, yaratıcılık ve spontanlık temel amaçları olan sanat dallarının, bireylerin bu yönlerinin geliştirilmesi amacıyla psikoterapi süreciyle kaynaştırılmasında yarar vardır. Sinema filmlerinin terapide kullanılması, bu çalışmaların son halkalarından biridir.

Sinematerapi, eğitimli bir profesyonel tarafından bireysel, grup ya da hastaya film izleme ödevi verilmesini, kendini açma ve değişim sağlama amacıyla, karakterlerin ve metaforların kullanılmasını kapsayan yaratıcı terapötik bir girişimdir (Powell 2008).

Sinema terapinin genel amacı; hastanın yaşamını resmeden bir film belirlemek, hastanın karakterlerle özdeşleşmesine ve problem üzerine içgörü geliştirmesine yardım etmek, karakterlerin hatalarından veya doğru kararlarından kazanım sağlamak, problemin çözümüne teşvik eden stratejiler elde etmektir (Sharp ve ark. 2002; Powell 2008).
Resim
Kinyas Tekin 
 Bağımlılık Danışmanı 

Lisans ve lisansüstü eğitimini İstanbul Üniversitesi’nde tamamlamıştır. Hala İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda çalışmaktadır

Kaynaklar 
  1. Gabbard, GO, Gabbard K. (2002). Psikiyatri ve Sinema. Okuyanus Yay. İstanbul.
  2. Gelkopf M, Gonen B, Kurs R, Yuval M. ve Bleich A. (2006). The effect of humorous movies on inpatients with chronic schizophrenia. The Journal of Nervous and Mental Disease, 194 (11), 880-883.
  3. Gençöz F. (2007). Psinema, Hekimler Yayın Birliği Yayınları, Ankara.
  4. Powell ML, Newgent RA, Lee SM. (2006). Group Cinematherapy: Using metaphor to enhance adolescent self-esteem, The Art in Psychotherapy, 33, 247-253.
  5. Powell ML (2008). Cinematherapy as a clinical intervention: theoretical rationale and empirical credibility. Doctor of Philosophy in Counselor Education, University of Arkansas.
  6. Şimşek EU (2003). Bilişsel-davranışçı yaklaşımla ve rol değiştirme tekniği ile bütünleştirilmiş film terapisi uygulamasının işlevsel olmayan düşüncelere ve iyimserliğe etkisi, Doktora Tezi, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Programı, Ankara Üniversitesi, Ankara.
  7. Sharp C, Smith JV ve Cole A. (2002). Cinematherapy: metaphorically promoting therapeutic change, Counseling Psychology Quartely, 15(3), 269-276.

Bağımlılık Danışmanlığı

BAĞIMLILIK DANIŞMANLIĞI

Bağımlılık biyolojik, psikolojik ve sosyal yönleri olan, tıbbi, kronik ve ilerleyici bir hastalık olarak kabul edilmektedir. Bağımlı kişiler çoğunlukla tıbbi ve sosyal zararlarına rağmen bağımlılıklarını sürdürmektedir. Kişi genellikle başlarda bağımlı olduğunun farkında değildir ya da bağımlı olduğunu inkar etmektedir. Bağımlı olduğunu kabullendiğinde ise kendisinin bu durumun üstesinden geleceğini düşünerek, tabloyu daha da karmaşıklaştırmaktadır.

Bağımlılık tanı ve tedavisi profesyonel ekiplerle ve kurumlarla sürdürülmelidir. Zamanında yapılan bir tanılama ve kişiye özel bütüncül tedavi ile hastanın en az zararla kurtulması sağlanabilir. Hastalığın çok boyutlu olması hem tanılama hem de tedavide çok boyutlu düşünmeyi ve planlamayı gerektirir.

Bağımlılığın oluşmasında, sürmesinde ve ilerlemesinde en önemli faktörlerden bir tanesi de ailedir. Bu nedenle bağımlılık tedavisinde aile çok önemlidir. Hasta, aile ve tedavi ekibi işbirliği tedavinin başarısını belirleyen faktörlerdendir.

Hasta, hastanede gözlem altında geçirilen detoksifikasyon tedavisinden sonra, tedavide en önemli aşama olan terapi sürecine alınmaktadır. Yapılan çalışmalar bağımlılık tedavisinde sadece detoksifikasyonun yeterli olmadığını göstermiştir. Bu nedenle kişinin bireysel, aile ve sosyal yaşamı dikkate alınarak planlanan, kişiye özel terapi programıyla başarı şansı artmaktadır.

Bağımlılık tedavisinde en önemli ilke hasta ile kurulacak güven ilişkisidir. Güven ilişkisi hastanın her inkarının çözülmesinde katalizör etkisi yapmaktadır. Hastanın kendini sürekli tedavi altında hissetmesi temel prensiptir. Terapist bunun için hastasına tedavide olduğunu anımsatacak ve sürekli iletişim halinde olacaktır.

Bağımlılık tedavisi hastanın yaşamının yeniden yapılandırılması olarak kabul edilmelidir. Bağımlı, hastalığından dolayı çoğunlukla başta kendisi olmak üzere, ailesini ve sosyal çevresini de olumsuz etkilemekte ve tüketebilmektedir. Bu nedenle bağımlılık tedavisi, bağımlı ile başlayan ve zamanla aile ve sosyal ilişkilerine de yayılan bir iyileşme sürecidir. Bu süreçte en önemli aşama bağımlının terapist tarafından çok iyi tanınmasıdır. Terapist hastayı tanıdığı ölçüde doğru zamanda ve doğru desteği sunabilir. Bağımlı kişinin, bağımlılığı ve kendisi ile yüzleşmesi ikinci aşamayı oluşturmaktadır. Bu aşamalar eksiksiz tamamlandıktan sonra bağımlının yaşamının yapılandırılma aşamalarına geçilebilir. En son aşamada ise bağımlının kendini bağımlılık oluşturacak her türlü faktörden koruma süreci bulunmaktadır.

Tedavinin ilk aşamalarında daha büyük bir tehlike arz eden fakat bağımlının yaşamı boyunca risk taşıyan “kayma” dikkat edilmelidir. Hasta ve terapist bu konuda sürekli işbirliği içinde olmalıdır.

Bağımlılık Tedavisinde Yeni Bir Model

GÜN HASTANESİ MODELİ İLE BAĞIMLILIK TEDAVİSİ

Bağımlılık biyolojik, psikolojik ve sosyal yönleri olan, tıbbi, kronik ve ilerleyici bir hastalık olarak kabul edilmektedir. Bağımlı kişiler çoğunlukla tıbbi ve sosyal zararlarına rağmen bağımlılıklarını sürdürmekte, bağımlı olduklarının farkında olamamakta ya da inkâr etmektedirler.
Hastalığın çok boyutlu olması hem tanılama hem de tedavide çok boyutlu düşünmeyi ve planlamayı gerektirir. Bu nedenle bağımlılık tanı ve tedavisi profesyonel ekip ve kurumlarla sürdürülmelidir.
Bağımlılık tedavisi geçmişte diğer psikiyatrik hastalıklar gibi depo hastanelerinde günlerce yatırılarak tedavi edilirdi. Günümüzde ise bu tedavi şekli hem kurumsal hem de yaklaşım biçimi olarak değişmiştir. Yapılan çalışmalar ayaktan (day hospital, based office) sürdürülen tedavilerin hastaneye yatırılarak yapılan tedavilerin kadar başarılı olabildiğini hatta bir grup hastaya daha çok avantaj sağladığı saptanmıştır (Dlabal ve ark 2002, Guliyev 2012). 
Günümüzde “gün hastanesi” tedavi şekli oldukça gelişmiştir. Yapılan çalışmalarda genel psikiyatrik hastalıklarda gün hastanesine başvuru oranı %12 olarak bulunmuştur (Dlabal ve ark. 2002). Önceleri psikiyatri hastalarının tedavi sonrası gözlemi için kullanılan gün hastanesinin, günümüzde acil psikiyatrik hastalıklarda da başvurulan bir yer olduğu belirtilmiştir. Tüm psikiyatrik hastalıklarda etkin olduğu belirtilen “gün hastanelerinin bağımlılık tedavisinde özel bir önemi olduğu belirtilmektedir.
Yapılan çalışmalara göre uzun süreli detoksifikasyon tedavisinden sonra, tedaviden ayrılma ve tekrar maddeye başlama oranlarının yüksek olduğu bulunmuştur (Mullen 2010). Hastaların uzun süre hastanede kalmalarının bağımlılık dürtüsünden fazla etkilenmiyorlarmış izlenimi verdiğini, hastaları koruyan bu güven verici hastane ortamının aslında yanlış güven verdiği belirtilmektedir. Bu nedenle bağımlılık tedavisi gören hastaları gerçek yaşam içinde tedavi etmek, hem hastayı yaşamından koparmamakta hem de hastada oluşabilecek bağımlılık dürtüsü ile baş etmesini sağlanmaktadır (Dlabal ve ark. 2002).          
Marshall’ın (2001) yaptığı çalışmaya göre hastalardaki iyileşme hızı gün hastanesinde tedavi gören hastalarda daha hızlı bulunmuştur. Ayrıca günlük hastane ücretlerinin düşük olması gün hastanelerinin tercih nedenlerinden biri olarak görülmektedir (Narievere ve ark. 2011).   
Gün hastanesinin diğer önemli avantajlarından biri de hasta-aile-tedavi ekibi işbirliğine olanak sağlamasıdır. Bağımlılığın oluşmasında, sürmesinde ve tedavisinde en önemli faktörlerden biri olan ailenin hasta ile ilişkilerini gün hastanesinde görerek değerlendirme fırsatı da bulunmaktadır. 
Kliniğimizde bu tedavi yöntemi benimsenerek ülkemizde bir ilk olarak  “gün hastanesi modeli” geliştirilmiştir. Bu modelde hastalar uzmanlarımız tarafından değerlendirildikten sonra ilk aşama olan detoksifikasyon tedavisi alınmaktadır. Hastaların tedavisi bağımlılık alanında uzmanlaşmış doktor, psikolog ve hemşire tarafından yürütülmektedir. Detoksifikasyon döneminde hastalar mümkün olduğunca kısa süre gözlemde tutmakta ve böylece hastalar sosyal hayatlarından izole edilmemektedirler. Detoksifikasyon tedavisinden sonra ikinci ve en önemli aşamaya geçilir. Bu aşamada hastalara psikiyatr ve bağımlılık terapisti tarafından yoğun psikososyal destek sağlanır.
Yapılan çalışmalarda bağımlılık tedavisine ilaç tedavisinin tek başına yeterli olmadığı, psikososyal destek sağlanan hastaların tedavi süresince, bağımlı oldukları maddeden daha uzun süre uzak kaldıkları, yasa dışı madde kullanma sıklığının azaldığı saptanmıştır. Bununla birlikte çalışmalar, bağımlılık tedavisinin bireye özgü olarak planlanması gerektiğini göstermiştir. Tek yönlü ve sabit bir tedavi programının, tüm hastalara uygulanması başarısız olmaktadır. Bu nedenle kliniğimizde, hastanın kişilik özellikleri, iş hayatı, yaşam biçimi, sosyal çevresi göz önünde bulundurularak, hasta ve yakınları ile iş birliği içinde her hasta ayrı ayrı değerlendirilir, kişiye özgü tedavi programlanır ve uygulanır.
Bağımlılık tedavisinde, kişinin motivasyonu, tedavinin yapısı, uygulanış biçimi ve uygulayan tedavi ekibinin uzmanlığı ve uygulandığı merkez tedavinin başarısını etkilemektedir. Hastanın motivasyonu, bu uzun ve zor süreç için temel etkenlerden biridir. Özensiz tedavi, kapalı servisler, aynı oda da birden fazla bağımlı ya da hasta ile uzun süre yatış, sosyal desteğin olmaması, kişinin motivasyonunu olumsuz yönde etkilemekte ve tedavi başarısını düşürmektedir.
Gün hastanesi modelinde, hastanın motivasyonu göz önünde bulundurularak, hastayı uzun süre yatırıp sosyal desteksiz bırakmak yerine, hasta yakınları ile iş birliği içinde, kısa süreli yatış, yoğun ve özenli bir bakımla, kişiye özel odalarda, kişiye özgü tedavi programlanmaktadır.
Bağımlılık tedavisinde en önemli ilke hasta ile kurulacak güven ilişkisidir. Güven ilişkisi hastanın her inkarının çözülmesinde katalizör etkisi yapmaktadır. Hastanın kendini sürekli tedavi altında hissetmesi temel prensiptir. Terapist bunun için hastasına tedavide olduğunu anımsatacak ve sürekli iletişim halinde olacaktır. 
Bağımlılık tedavisi hastanın yaşamının yeniden yapılandırılması olarak kabul edilmelidir. Bağımlı, hastalığından dolayı çoğunlukla başta kendisi olmak üzere, ailesini ve sosyal çevresini de olumsuz etkilemekte ve tüketebilmektedir. Bu nedenle bağımlılık tedavisi, bağımlı ile başlayan ve zamanla aile ve sosyal ilişkilerine de yayılan bir iyileşme sürecidir. Bu süreçte en önemli aşama bağımlının terapist tarafından çok iyi tanınmasıdır. Terapist hastayı tanıdığı ölçüde doğru zamanda ve doğru desteği sunabilir. Bağımlı kişinin, bağımlılığı ve kendisi ile yüzleşmesi ikinci aşamayı oluşturmaktadır. Bu aşamalar eksiksiz tamamlandıktan sonra bağımlının yaşamının yapılandırılma aşamalarına geçilebilir. En son aşamada ise bağımlının kendini bağımlılık oluşturacak her türlü faktörden koruma süreci bulunmaktadır.
Humanite psikiyatri olarak gün hastanesi modeli ile bağımlılık tedavisinde hastalarımıza “hazır elbise sunmuyor, hastalarımıza göre elbise dikiyoruz”.


KAYNAKLAR
1.      Hans Dlabal ve ark., (2002), Esnek tedavi yöntemleriyle bağımlılık tedavisi; ayaküstü, yarım gün, tam gün.
2.      Marshall ve ark. (2001), Systematic reviews of the effectiveness of day care for people with severe mental disorders, Health Technology Assessment 2001; Vol. 5: No. 21
3.      Witbrodt ve ark. (2007), Day Hospital and Residential Addiction Treatment: Randomized and Nonrandomized Managed Care Clients, Journal of Consulting and Clinical Psychology 2007, Vol. 75, No. 6, 947–959

4.      Guliyev, C. (2012). Opiyat Bağımlılığı Tedavisinin Erken Dönemdeki Başarısını Öngören Faktörlerin Belirlenmesi, Tıpta Uzmanlık Tezi, 

SAMBA Eğitiminden...



Hiç bu kadar keyfile geçen bir eğitimim olmamıştı. Teşekkürler Kültegin hocam ve ekibine...